Hepimiz, bir diğerimizin aynasıyızdır. Bütün insanlar olarak duygularımız, düşüncelerimiz ve diğer tüm ilişkilerimiz üzerine başka insanlardan etkileniriz. Ancak bu etkilenme, birebir taklidi doğurabilir mi?
1999’da New York Üniversitesi araştırmacıları Tanya Chartrand ve John Bargh, bukalemun etkisinin nasıl çalıştığını kabaca açıklayan üç deneyi gerçekleştirdiler. İlkinde, katılımcıların her biri bir ortakla -gizlice bir aktörle- sırayla fotoğrafları tarif ettikleri bir görev üzerinde çalıştı. Oyuncu gülümsediğinde, mevcut ifadesini koruduğunda, ayağını salladığında veya yüzünü ovuşturduğunda, diğer katılımcı aynı şeyi yapma eğilimindeydi. Bu eylemler bilinçsiz gibi görünse de çıkıştaki görüşmelerde katılımcıların çoğu, partnerlerinin tavırlarını fark etmediklerini söyledi ve hiçbiri incelenen tavırlara (gülümseme, ayak sallama, yüz ovuşturma) dikkat etmedi.
İkinci bir deneyde bu taklitler, bilinçsiz olmasına rağmen, yabancılar arasındaki uyumu iyileştirdi. Burada katılımcılar yine gizli aktörlerle ortak oldular. Ancak bu sefer aktörler ya katılımcıların davranışlarını taklit etti ya da “tarafsız tavırlar” benimsedi. Partnerleri onları taklit eden katılımcıların, partnerlerinden hoşlandıklarını ve etkileşimin sorunsuz gittiğini söyleme olasılıkları, partnerleri tarafsız kalanlara göre önemli ölçüde daha yüksekti. Yine de herkes etrafındaki insanları taklit etmeye eşit derecede eğilimli değildi.
Araştırmanın üçüncü deneyinde, ekip ilk olarak Davis’in Kişilerarası Tepki İndeksi’ni kullanarak insanların empatisini ölçtü; bu, başka birinin bakış açısını kendiliğinden deneme ihtimalini test etti. Birisi ne kadar empatik olursa, partnerinin tavırlarını taklit etme olasılığının o kadar yüksek olduğu gözlemlendi. Ekip, bunun mantıklı olduğunu çünkü empatik insanların etraflarındaki insanlara daha fazla dikkat ettiğini ve bu insanlar hakkında genel olarak daha büyük bir algıya sahip olduklarını savundu. İşte bu noktada algının önemi vurgulandı.
Algılamak Davranmak Mıdır?
Araştırmacılar, bukalemun etkisinin arkasındaki mekanizmanın algı-davranış bağlantısı olduğunu savundu. Bu, sadece birinin bir şey yaptığına tanık olarak sizin de onu yapma olasılığınızı arttırdığını öne süren bir olguydu .
Başka bir deyişle, bulaşıcı olan sadece esnemek değil, hemen hemen başka birinin önünde yaptığımız her harekettir. “Bulaşıcı” kulağa endişe verici gelebilir; ancak sanıldığının aksine iyi bir şeydir. Taklit, sosyal bir yapıştırıcı gibi çalışıp çiftlerin birbirine bağlanmasına yardımcı olur ve grup uyumunu destekler. Bu çalışmanın arkasındaki araştırmacıların işaret ettiği gibi, bu taklitleri denemediğimiz zamanlarda bile her biri, bağ kurmamıza yardımcı olur.
Bukalemun etkisi, gittiğiniz her yerde yanınızda olan ve tüm etkileşimlerinizi daha keyifli hale getiren, şans verici bir tılsımdır. Aslında, vücut dili gibi yüzeysel sinyallere dayanarak karakterinizi tahmin etmesi gereken yabancılar için bu çok önemli olabilir. Bir dahaki sefere kendinizi birinin hareketlerini yansıtırken veya birinin aksanını taklit ederken bulursanız, utanmayın. Kendinize aslında empatik bir insan olduğunuzu hatırlatın.
Hazırlayan: Gizem Arı