16 Eylül Pazartesi, 2024
spot_img
spot_img
spot_img
spot_img
spot_img

Neden Korku Filmleri İzliyoruz?

Yeni bir araştırma gönüllü bir şekilde katılınan negatif deneyimlerin ileride karşılaşabileceğimiz stresli durumlarla başa çıkmamız konusunda bize yardımcı olduğunu ortaya koydu.

Üzücü ya da korkutucu filmleri bu kadar popüler yapan nedir? Hatta aynı şekilde, insanlar neden dehşete düşürmekten başka bir amaca hizmet etmeyen roller-coasters, bungee jumping ya da sayamayacağımız diğer korkutucu aktivitelerde bulunmaktan bu kadar çok keyif alıyor görünüyor? Peki kendimizi bu yoğun negatif deneyimlere maruz bırakmamızın psikolojimiz üzerinde herhangi pozitif bir etkisi olabilir mi? Yeni bir çalışmaya göre, bu mümkün.

Araştırmacılar oldukça uzun bir süre boyunca gönüllü, uyarıcı ve negatif deneyimlerin (ing. voluntary, arousing, negative experiences. VANE olarak da biliniyor.) sadece terleme, hızlı kalp atışı, hipervantilasyon gibi fizyolojimiz üzerindeki negatif etkilerini incelediler. Fakat yeni çalışmalar VANE’nın insanların stresle başa çıkmalarını öğrenmeleri konusunda önemli bir role sahip olduğunu ortaya koydu.

Yapılan geçmiş çalışmalarda insanların kendi problemlerini unutmasını sağlayan meditasyon, derin bir bilişsel ve fiziksel çaba gerektir uğraşların da beyindeki “savaş ya da kaç” bölgesindeki beyin aktivitesini düşürdüğünü ortaya koymuştu. Diğer bir deyişle, bu uğraşlar beyne “kapanması” için yardımcı olurken kriz durumlarında donup kalmaya neden olan panik halini ve aşırı-düşünmeyi (ing. overthinking) azaltabiliyor.

Peki bu etki VANE’e maruz kalınan durumlar için de söz konusu olabilir mi? Bunu anlayabilmek için öncelikle Stres Duyarlılığının Uyarlanabilir Kalibrasyon Modeli’ni (Adaptive Calibration Model of Stress Responsivity) göz önünde bulundurmalıyız. Bu modele göre yüksek-uyarıcı etkiye sahip stresli durumlara maruz kalmamız ileride diğer stresli durumlara vereceğimiz tepkileri şekillendirmeye yardımcı oluyor. Bu da demek oluyor ki bu tür deneyimlere maruz kalmamız negatif duygularla başa çıkma konusunda bize yardımcı oluyor.

Peki VANE’e maruz kalmamız nasıl oluyor da psikolojimiz üzerinde pozitif bir etkiye sahip olabiliyor? Bu soruya cevap verebilmemiz için bu deneyimlerin gönüllü bir şekilde yapıldığını (VANE’nin V’si. Voluntary) anlamamız gerekiyor. Her ne kadar hiçbir uyarı olmadan karşılaşacağımız negatif deneyimler bizi üzüyor olsa da korku filmine gitmek ya da roller coastera binmek gibi bilinçli bir şekilde karar verilen bu deneyimler bize kontrolde olan kişinin biz olduğu mesajını veriyor.

Araştırmalar, insanların da hayvanlar gibi üzerinde kontrol sahibi olabildikleri negatif deneyimlerde stresle daha etkili bir şekilde başa çıkabildiklerini gösteriyor. (Hayvanlara örnek verilirse, bir fare kendisine verilen elektriği bir tuşa basarak durdurabildiği zaman, ki bu kontrol sahibi olduğunu gösteriyor, elektriğin tamamen rastgele ve kontrol edilemez bir şekilde verildiği zamana kıyasla stresle daha iyi başa çıkabiliyor.) VANE deneyimlerine maruz kalmanın insanlar için eğlenceli olmasının bir nedeni de bir sosyalleşme aracı olarak kullanılması. Çoğu insan sinemaya tek başına bir korku filmi izlemek için gitmez. Deneyimlediğimiz şeyi paylaşabilmek adına arkadaşlarımıza ya da aile üyelerimizden birine ihtiyaç duyarız. Bu deneyimler sadece bir şeyler paylaşmakla sınırlı olmayıp insanların arasındaki bağı da güçlendirici bir etkiye sahip. Bu şekilde kendimizi VANE’e nerede ve ne zaman maruz bırakacağımızı seçmekle kalmıyor, VANE’i aynı zamanda geriye dönüp baktığımızda olumlu bir şekilde hatırlayabileceğimiz “korkutucu / eğlenceli” bir deneyime dönüştürüyoruz.

Emotion akademik dergisinde (journal of Emotion/ American Psychological Association) yayınlanan yeni bir çalışma (Ker et al., 2019) VANE deneyimlerine maruz kalmanın sağladığı pozitif etkileri kanıtlarıyla sunuyor. Pittsburg Üniversitesi’nden Margee Kerr ve Greg J. Siegle, Pittsburg Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Jahala Orsini’nin yayınladığı çalışma Pittsburg’un en korkunç korku evi olarak bilinen “Scarehouse”ta yapıldı. Kerr her ne kadar şu an Pittsburg’da akademisyenlik yapsa da veri toplamak amacıyla deney süresince bir çalışan olarak korku evinde görev yaptı.

Deneyde daha önce Scarehouse’da bulunmamış 139’u kadın, 123’ü erkek olan 262 yetişkin gözlemlendi. Bütün katılımcılar hem VANE deneyiminin öncesinde hem de sonrasında Scarehouse’taki duygularını kendilerinin değerlendirdiği, genel anlamda VANE aktivitelerini sevip sevmediklerini soran ve demografik veri toplayan bir anket formu doldurdular. Katılımcılardan 100’ü araştırmacılar tarafından sağlanan ve portatif olarak taşınan EEG kulaklığı (EEG. Beyin dalgaları aktivitesinin elektriksel yöntemle izlenmesini ölçen yöntemdir.) değerlendirmesine katılmayı kabul etti.

EEG değerlendirmesine katılan katılımcılar EEG kulaklığını takıyorken aralarında katılımcıların devamlı dikkat durumunu ölçen Sürekli Performans Testinin de bulunduğu bir dizi bilişsel testten geçtiler. Bu testler sırasında katılımcılar bilgisayardan rastgele zamanlarda ve bilgisayarın son ses ayarında gelen ürkütücü ve korkutucu seslere maruz bırakıldı. Buna ek olarak katılımcılara International Affective Picture System’den alınmış bir dizi fotoğraf gösterdiler. Bu fotoğraflar nötr, negatif yüksek uyarılma (kişilerarası şiddet ve sakatlanma dahil) ve pozitif yüksek uyarılma (erotik dahil) uyandıracak şekilde kalibre edildi.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, katılımcıların çoğunun Scarehouse’a ilk kez gelen ziyaretçiler olduğu göz önüne alındığında, ezici bir çoğunluk bu VANE deneyimden çok keyif aldıklarını belirtti. İlginç olan bir başka şey ise, VANE’ye maruz kalmadan önce stresli, sıkılmış ya da yorgun hissettiğini bildiren katılımcıların artan duygu ve beyin aktivitesi bakımından en büyük kazanımları yaşayan katılımcılar olmalarıydı.

Buna ek olarak kendilerini korkutan bir deneyime gönüllü olarak katılan katılımcılar korkularına meydan okuduklarını ve kendileri hakkında birçok şey öğrendiklerini söylediler. EEG sonuçlarına gelince, özellikle en büyük faydayı gördüklerini raporlayan katılımcıların beyinlerindeki birçok bölgenin etkisiz hale geldiği görüldü. Beyin aktivitesindeki bu düşüşün stres yaratan durumlarla başa çıkmamız konusunda bize yardımcı olduğunu gösteren öncü çalışmayla da örtüşüyor.

Gözleri yumma ve birinin elini tutma gibi farklı başa çıkma stratejilerinin faydalarına gelince, sonuçlar deneyimlerini paylaşacak birileri olduğu durumlarda insanların tek başlarına yapabileceklerinden daha fazla tehditle başa çıkabildiklerini gösteriyor.

Buradan çevrildi : Why Do People Like to Be Scared?

Hazırlayan: Sıla Özeren

İlgili Yazılar

spot_img

Son Yazılar